Bugün Çernobil Nükleer Santralinde meydana gelen kazanın 19. yıldönümü. 26 Nisan 1986‘da meydana gelen kaza ile yaşamını yitiren insanlar, kullanılamayan binlerce kilometre tarım alanları, kirlenen yeraltı suları ve sonuçları uzun yıllara yayılmış bir felaket…
Çernobil faciasının ardından yayınlanan 5000 civarındaki tıbbi araştırmada kazadan sonra bölgedeki kanser oranının 20 kat, sakat bebek doğumlarının 2.5 kat, tüberküloz hastalığına yakalananların sıklığının ise 10 kat arttığı belirtiliyor. Kazanın ardından geçen 19 yıllık süre içinde bölgede yaşayan insanların vücutlarında hücre ölümü, bağışıklık sisteminde yetersizlikler ve genetik yapının bozulması ile orantılı olarak kanser oluşumunun hızlandığı araştırma sonuçları olarak dünya kamuoyuna yansıdı.
Tüm dünya bu kaza ile birlikte nükleer enerji santrallerini yeniden sorgularken, birçok ülkede mevcut santrallerin kapatılması ve yeni nükleer enerji santrali yapılmaması yönünde kararlar alınırken AKP Hükümeti ve onun Enerji Bakanı Hilmi Güler, 2011 yılından itibaren peş peşe devreye girecek 3 nükleer santralin yapılacağını açıklaması, AKP’nin yanlış enerji politikalarında ısrar ettiğini göstermektedir. Ülkemizde kurulması düşünülen toplam 4500 megawattlık (MW) üç santralin maliyeti 15 milyar doları bulurken, 30 yıl sonraki söküm ve depoloma maliyetleri de yine onmilyarlarca doları bulacaktır. Nükleer enerji; tüm sanayi alanlarında en pahalı ve en az yerli istihdam yaratan sektörlerden biridir. Ayrıca diğer ülkelerde standart dışı kalan ve pazarı olmayan bu santrallerin ülkemizde kurulması, diğer ülkelerde daha önce ödenen bedelleri halkımızın sırtına yükleyecektir.
Nükleer santrallerin en önemli sorunlarından biri olan radyoaktif atıklar, çözümsüz ve yalnızca bu günü değil, geleceğimizi de tehdit eden en önemli sorunlardan biridir. Henüz dünyanın hiçbir bölgesinde, nükleer atıkların saklanması için lisanslı, son depolama alanı bulunmamaktadır. Bu atıkların getireceği milyarlarca dolarlık ek maliyetler, nükleer taraftarlarınca hiç dile getirilmemektedir. Sadece Çernobil’de değil, Japonya’da da son 9 yılda meydana gelen kazalar, nükleer santrallerin güvenlik sorununun “eski teknoloji” masalıyla açıklanamayacağının en açık göstergesidir.
Türkiye’de özellikle son 20 yılda, ülke çıkarları doğrultusunda enerji sektörü karar-destek sistemleri oluşturulmayarak, rant üzerine kurulu kısa vadeli enerji yatırımları desteklenerek, büyük potansiyeli olan rüzgar, jeotermal, biyokütle ve güneş gibi yenilenebilir ve temiz enerji seçenekleri görmezden gelinmiştir.
Üretim ve tüketimde enerjinin etkin kullanılması ile yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilmesi, uzun vadeli stratejik enerji planlarının hazırlanması ve çevresel güvenliğin tehdit edilmemesi öncelikle dikkate alınmalıdır.
Çernobil Nükleer santralinde yaşanan facianın 19. yıldönümünde AKP Hükümetini bir kez daha uyarıyoruz: Nükleer lobinin dayatmaları ile ülkemiz insanı ve yaşam alanlarımızın tehdit altında bırakılmasına sessiz kalmayacağız. Nükleer Karşıtı Platformun çalışmalarının aktif olarak yanında ve destekçisi olacağız.
AKP Hükümetini nükleer maceradan bir an önce vazgeçerek, insan ve doğaya duyarlı temiz enerji kaynaklarına yönelmeye çağırıyoruz.
Haydar İlker
Genel Başkan Yardımcısı
25 Nisan 2005